YEŞİLYOLCULAR | SANAL ALEMİN İMAM HATİP ŞUBESİ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    kalbin üzerinde titreyen hüzün!

    Anonymous
    Misafir
    Misafir


    kalbin üzerinde titreyen hüzün! Empty kalbin üzerinde titreyen hüzün!

    Mesaj  Misafir Çarş. Ağus. 13, 2008 1:25 pm


    nazan bekiroğlu
    yusuf ile züleyha

    Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.”
    A’raf, 176


    Bismihû.
    Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla.
    Önce söz vardı, hayat sonradan geldi.
    Önce çile vardı ihsan arkadan geldi.
    Önce iştiyak, arkadan sebat geldi.

    Sözün yaratılışı Züleyha’nın yaradılışından evveldi. Âdam, ki ona bütün isimler öğretildi. Yûsuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Züleyha’nın kaderi Yûsuf’a tecelli. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkadan ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?

    Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.
    Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.
    Söz de,
    aşk da,
    ne benim ne senin.
    Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
    ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
    mayıs gülü,
    ışıklı nisan yağmuru
    ne kadar Allah’tansa,
    mülk gibi söz de ve aşk da
    O’ndan.

    “Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsan da,
    beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,
    hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, “gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.
    Değil mi ki her şey O’ndan,
    gidecek yer yok O’ndan başka. Gelinen yer yok O’ndan başka.

    İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icrabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.

    Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığı yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O’ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.

    Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir :

    Bir çiçeği, bir kuşu,
    denizi, yağmuru,
    gökyüzünü, yazıyı,
    yazıyı yazanı, kalemi tutanı,
    bir yaratılmışı hasılı.

    Söz gelimi Leylâ Mecnun’u, Şirin Ferhâd’ı, Züleyha Yûsuf’u sevdiğini zannedebilir.

    Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.

    Çünkü ışığın kaynağı tektir ve kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?

    Her aşk O’na çıkar sonunda, O’ndan başkasını sevmek imkânsız gibidir. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir, bilmese de bu böyledir.

    Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek. İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok. Şans sözcüğü yok lügatlerde bundan böyle. O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok. Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret.

    Küçük bir biliş farkı.
    Mülk gibi aşk da Allah’tan.
    Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O.
    Tenin de O, canın da O, cismin de O.

    Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret.

    Sevginin yanılgısı yok. Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek. Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek. Bilmemek yanlış kılar sevgiyi.

    Züleyha ki Yûsuf’u sevdi. İbtida, neyi ve kimi sevdiğini bilmedi. Sonra aşkın kaynağını bildi, Yûsuf’u değil, Yûsuf’ta tecellâ eden nuru sevdiğini fark etti. Yûsuf da, ki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti, önce aşkın kaynağını bildi sonra nurun Züleyha sûretinde tecellâ ettiğini fark etti. Biri sûretten nura yükselirken diğeri nurun sûrette tecellâ ettiğini idrak etti.

    İşte bütün hikâye: Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu, Yakub mu, Züleyha mı? Zindan kimin kader, Yûsuf’un mu, Yakub’un mu, yoksa Züleyha’nın mı? Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında. Hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir.

    Söylenmemiş Mesnevi kalmadı yer yüzünde. Her Yûsuf u Züleyha, bir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu nasıl mazmun diyor ya, kalbi dipsiz derinliklerde çoğalan Fuzuli, Farsça Divan’ının önsözünde, yani ki Mukaddime’sinde. Hiç kullanılmamış, diye kaldırıp atıyor ya bir imgeyi uykusuz kaldığı gecelerin sabaha değdiği yerde. Sonra aynı gecelerin aynı sabahlara değdiği yerde, bu kez, bu nasıl mazmun, diye yırtıyor ya kullanılmış olan bir başka mazmunu. Hem bilinen hem bilinmeyen, hem kullanılmış bir imge hem kullanılmamış bir imge; böyle olmalı ki sözün hükmü tam olsun. Eski zincire bağlanan bir halka, ama yeni, böyle olsun ki zincir kuvvetli olsun.

    Her Yûsuf u Züleyha bir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu da öyle. Ayna aynı, kitap farklı.



    the imam
    the imam
    Yeni Yeşil

    Yeni Yeşil


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 44
    İleti : grasyas amigos...
    Teşekkür : 0
    Puanı : 0
    Kayıt tarihi : 12/08/08

    kalbin üzerinde titreyen hüzün! Empty Geri: kalbin üzerinde titreyen hüzün!

    Mesaj  the imam Çarş. Ağus. 13, 2008 10:36 pm

    ALLAH RAZI OLSUN ...


    En son mustafa tarafından Perş. Ağus. 28, 2008 5:56 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Anonymous
    Misafir
    Misafir


    kalbin üzerinde titreyen hüzün! Empty Geri: kalbin üzerinde titreyen hüzün!

    Mesaj  Misafir Cuma Ağus. 15, 2008 9:44 am

    mustafa demiş ki:ALLAH RAZI OLSUN ...

    amin ecmain..

    güzel bir kitaptı şiddetle tavsiye ediyorumm..
    Smile

      Similar topics

      -

      Forum Saati Cuma Nis. 19, 2024 10:45 am