İmam, önder demektir.
İslam'ın “Din görevlisi” diye bir statüsü olmamasına rağmen, cemaatin önemi ve cemaatle namaz, zaman içinde, Rasulullah'tan kalan bir önderliğin, Müslüman toplumlar için de “İmamet” şeklinde kalıcı biçimde müesseseleşmesine sebep olmuştur.
İmam, toplumla dinin kesişme noktasında son derece hayati ve saygın bir misyon ifa etmektedir.
Bu misyonun tam ifadesi “önderlik”tir. Bendeniz ona “Toplum önderi” diyorum.
İmamet, toplumu dine, dini topluma taşıma misyonunun odaklandığı bir görevin adıdır.
Onun için Osmanlı'da, İmamet'e büyük itibar gösterilmiş ve o görevin ifası için özel şartlar aranmıştır.
Burada bendeniz, bugünün şartlarında “toplumu dine dini topluma taşımak” gibi bir görevin ifası için gerekli olan bir “İmam profili” çizmeye çalışacağım.
Bir kere en başta “İyi insan” neyi ifade ediyorsa, onun içini doldurmalıdır imam. Toplum onun için “İyi insan mı arıyorsun, işte o” demelidir. “İyi insan” notu, ancak uzun ilişkilerin ve bu arada yaralanmayan bir kişiliğin notu olabilir.
İmam, her şeyden önce kendisi imameti önemsemelidir. İmametin bir anlamda “Peygamber makamını temsil” gibi bir nitelik taşıdığını yüreğine sindirmeli, bunun heyecanını kuşanmalıdır. İmamet asla, başka iş bulunmadığı için yapılacak bir iş gibi telakki edilmemelidir. İmamet asla, gerçekte başka bir meşguliyet içindeki insanın, maaş garantisi taşıyan bir meşgalesi haline gelmemelidir. İmamet, sürekli bir coşkudur. Her mihraba çıkışta yaşanan “Huzurda yoğunlaşma” halidir. Elbisesi temiz, yüreği temiz insan demektir imam. Önüne düştüğü insanların sorumluluğunu omuzlarına yüklenendir. O makam vakar makamıdır. Arkasına duran insanlar, o makama çıkanla bir gönül kırıklığı içinde olmamalıdır. Onun için şu veya bu sebeple cemaatle didişmek, cedelleşmek asla tercih edilmemelidir.
İmam, camiyi sevmelidir. Cami onun için bir huzur iklimi olmalıdır. Caminin mihrabını, minberini, şadırvanını, halısını, duvarını, rahlesini, kubbesini, minaresini sevmelidir. Cami adeta onun, toplumu kucaklamaya hazır bağrı gibi derin, sakin ve sevgi dolu olmalıdır. Cami, İmamın bu toplum sevgisini sembolize etmelidir.
İmam, göreve gelirken yetişmiş olmalı, görev sırasında da kendini yetiştirme cehdini asla duraksatmamalıdır. İmamet çok kapsamlı bir eğitimi gerekli kılar. Kur'an bilgisi, fıkıh bilgisi, genel islami kültür, ses eğitimi dahil hem mesleki eğitim, hem de, insani meseleleri kapsayan bir genel kültür... Ve, camiye yolu düşecek tüm dünya vatandaşlarıyla iletişim sağlamak üzere yaygın dünya dillerinden hiç olmazsa birisine vukufiyet... Bu, isterseniz, en kuytu bir köy camiinde imam olun, bu çağda bir toplum önderliğinin olmazsa olmaz şartlarındandır. Onun için imamet, okuma, düşünme ve çalışmanın kesintisiz olarak sürdürüldüğü bir görevdir. Kur'anı en güzel okumaya çalışan, ezanı en yürekten seslendirmeye gayret eden, cemaatin bilgi açığını giderecek bir bilgi donanımına sahip olmalıdır. İmameti önemseyen bir imamın, camiini önce kendisi için, sonra cemaati için bir mektep haline getirebileceğine inanıyorum. Kitapla ünsiyet, bir imamı yıllar içinde, kendi kozasını ören bir ipek böceği gibi olgunlaştırabilir. Ekonomik bakımdan mütevazi bir hayat yaşayacaktır belki, ama namaz vakitleri dışındaki zamanı, kendini yetiştirmek için kullanabildiğinde imamın, gerçekten önemli bir donanıma sahip olmaması söz konusu olamaz.
İmam, cemaatini yetiştirmeyi görev bilen insan demektir. Bilgi açığı ve açlığı günümüz Müslüman toplumlarının en yakıcı gerçeğidir. İnsanların islamî aidiyetleri var, ama onun içini dolduracak islamî bilgi muhtevası maalesef yoktur. Onun için hem camiye gelen cemaate, hem de cemaatin çocuklarına emek vermek gerekiyor. Müslümanların ilk “toplanma” yeri olan Darü'l Erkam'dan, sonra Mescid-i Nebi'den bu yana, cami hep bir eğitim mekanı olmuştur. Cami toplumu yoğuran bir teknedir. Bir kişilik potasıdır. Ve orada imam, en merkezi kişiliktir. Alanya'da bir imam, iş yoğunluğu sebebiyle camiye gelemeyenlere Kur'an öğretmek için çocukların gençlerin ayağına, yani seralara gidiyordu. Bu, şehir hayatında imamın, camiye gelemeyen insanların iş yerine giderek onlara Kur'an öğretmesi veya dini bilgiler vermesi şeklinde olabilir.
İslam'ın “Din görevlisi” diye bir statüsü olmamasına rağmen, cemaatin önemi ve cemaatle namaz, zaman içinde, Rasulullah'tan kalan bir önderliğin, Müslüman toplumlar için de “İmamet” şeklinde kalıcı biçimde müesseseleşmesine sebep olmuştur.
İmam, toplumla dinin kesişme noktasında son derece hayati ve saygın bir misyon ifa etmektedir.
Bu misyonun tam ifadesi “önderlik”tir. Bendeniz ona “Toplum önderi” diyorum.
İmamet, toplumu dine, dini topluma taşıma misyonunun odaklandığı bir görevin adıdır.
Onun için Osmanlı'da, İmamet'e büyük itibar gösterilmiş ve o görevin ifası için özel şartlar aranmıştır.
Burada bendeniz, bugünün şartlarında “toplumu dine dini topluma taşımak” gibi bir görevin ifası için gerekli olan bir “İmam profili” çizmeye çalışacağım.
Bir kere en başta “İyi insan” neyi ifade ediyorsa, onun içini doldurmalıdır imam. Toplum onun için “İyi insan mı arıyorsun, işte o” demelidir. “İyi insan” notu, ancak uzun ilişkilerin ve bu arada yaralanmayan bir kişiliğin notu olabilir.
İmam, her şeyden önce kendisi imameti önemsemelidir. İmametin bir anlamda “Peygamber makamını temsil” gibi bir nitelik taşıdığını yüreğine sindirmeli, bunun heyecanını kuşanmalıdır. İmamet asla, başka iş bulunmadığı için yapılacak bir iş gibi telakki edilmemelidir. İmamet asla, gerçekte başka bir meşguliyet içindeki insanın, maaş garantisi taşıyan bir meşgalesi haline gelmemelidir. İmamet, sürekli bir coşkudur. Her mihraba çıkışta yaşanan “Huzurda yoğunlaşma” halidir. Elbisesi temiz, yüreği temiz insan demektir imam. Önüne düştüğü insanların sorumluluğunu omuzlarına yüklenendir. O makam vakar makamıdır. Arkasına duran insanlar, o makama çıkanla bir gönül kırıklığı içinde olmamalıdır. Onun için şu veya bu sebeple cemaatle didişmek, cedelleşmek asla tercih edilmemelidir.
İmam, camiyi sevmelidir. Cami onun için bir huzur iklimi olmalıdır. Caminin mihrabını, minberini, şadırvanını, halısını, duvarını, rahlesini, kubbesini, minaresini sevmelidir. Cami adeta onun, toplumu kucaklamaya hazır bağrı gibi derin, sakin ve sevgi dolu olmalıdır. Cami, İmamın bu toplum sevgisini sembolize etmelidir.
İmam, göreve gelirken yetişmiş olmalı, görev sırasında da kendini yetiştirme cehdini asla duraksatmamalıdır. İmamet çok kapsamlı bir eğitimi gerekli kılar. Kur'an bilgisi, fıkıh bilgisi, genel islami kültür, ses eğitimi dahil hem mesleki eğitim, hem de, insani meseleleri kapsayan bir genel kültür... Ve, camiye yolu düşecek tüm dünya vatandaşlarıyla iletişim sağlamak üzere yaygın dünya dillerinden hiç olmazsa birisine vukufiyet... Bu, isterseniz, en kuytu bir köy camiinde imam olun, bu çağda bir toplum önderliğinin olmazsa olmaz şartlarındandır. Onun için imamet, okuma, düşünme ve çalışmanın kesintisiz olarak sürdürüldüğü bir görevdir. Kur'anı en güzel okumaya çalışan, ezanı en yürekten seslendirmeye gayret eden, cemaatin bilgi açığını giderecek bir bilgi donanımına sahip olmalıdır. İmameti önemseyen bir imamın, camiini önce kendisi için, sonra cemaati için bir mektep haline getirebileceğine inanıyorum. Kitapla ünsiyet, bir imamı yıllar içinde, kendi kozasını ören bir ipek böceği gibi olgunlaştırabilir. Ekonomik bakımdan mütevazi bir hayat yaşayacaktır belki, ama namaz vakitleri dışındaki zamanı, kendini yetiştirmek için kullanabildiğinde imamın, gerçekten önemli bir donanıma sahip olmaması söz konusu olamaz.
İmam, cemaatini yetiştirmeyi görev bilen insan demektir. Bilgi açığı ve açlığı günümüz Müslüman toplumlarının en yakıcı gerçeğidir. İnsanların islamî aidiyetleri var, ama onun içini dolduracak islamî bilgi muhtevası maalesef yoktur. Onun için hem camiye gelen cemaate, hem de cemaatin çocuklarına emek vermek gerekiyor. Müslümanların ilk “toplanma” yeri olan Darü'l Erkam'dan, sonra Mescid-i Nebi'den bu yana, cami hep bir eğitim mekanı olmuştur. Cami toplumu yoğuran bir teknedir. Bir kişilik potasıdır. Ve orada imam, en merkezi kişiliktir. Alanya'da bir imam, iş yoğunluğu sebebiyle camiye gelemeyenlere Kur'an öğretmek için çocukların gençlerin ayağına, yani seralara gidiyordu. Bu, şehir hayatında imamın, camiye gelemeyen insanların iş yerine giderek onlara Kur'an öğretmesi veya dini bilgiler vermesi şeklinde olabilir.