O EN GÜZEL GÜNDE
Ümmü Atıyye (r.a) Medineliydi. Allah Rasulü henüz Medine’ye hicret etmeden Müslüman oldu. Ve…
Şehir şehir olduğundan beridir en güzel gününü yaşıyordu.
Üstünde gezinen bazı insanlar bilmese de
sokakları bir ömür bugünü beklemişti.
Bugünde yemyeşil olmak isterdi hurma ağaçları, yemyeşil bakmak o en güzel gözlere.
Toprağı beklemişti, o en ince ayaklar birkaç adım da olsa üstümde gezinsin.
Ve günlerden o gündü.
Gelmişti.
Ümmü Atıyye de (r.a) bekleyenlerdendi. Koştu, diz çöktü, söz verdi.
Doğduğu gündü O’nu gördüğü gün.
Ve O’nunla yola çıktı.
Yol nereye çıkar bilmeden, düşünmeden.
Baktı ki emekliyor daha, yürümeyi O’ndan öğrendi.
HAYATA KIYILMASIN DİYE…
Yol halden hale giriyordu.
Kar, boran, fırtına…
Yokluğa çıkıyordu.
O yoklukta tek bir var’la kalıyordun ki o her var’a sahipti.
O’nun yanındaydın.
O’nun yanında olduktan sonra varla yok arası yok gibiydi.
Soğuk mu sıcak mı fark etmiyordu.
En büyük zulüm vardı.
İnsanla Yaratan’ın arasını açmaya çalışıyorlardı.
Tevhidi bozmaya çalışıyorlardı.
Dur demeli, yoldan kayanları tekrar yola çekmeliydi.
Allah ismi yücelsin diye…
Mücadele edildi,
insana, zamana kıyanlarla.
Bilmiyorlardı kendilerine kıyarlardı.
…
Ümmü Atıyye de (r.a) verdiği söze sadık kalarak tam yedi gazada Allah Rasulü’nün (s.a.v) yanında oldu.
Bakalım neler diyor o günler için:
“Ben yedi gazada Rasulullah ile birlikteydim. Onlara yemek yapar, su taşırdım. Geride kalan eşyalarını toplar, yaralarını tedavi eder, hastalarına bakardım.”
BİR ANNE GİBİ
Sadece gazalarda hizmet vermekle yetinmezdi. Sanki Müslümanların arkasını toplamak vazifesiydi. Arkadan gelir çocuklarının eşyalarını toplardı bir anne gibi.
Gerçekten Müslümanlara karşı öyle şefkatliydi. Yedi gazaya katılmış, o kadar kan görmüş kadın o değildi sanki. Yüreği katılaşmamıştı. Zira o yine merhametinden o gazalardaydı.
İnsan kendine kıymasın diye…
Ve onları Allah Teala anlatırdı:
“Muhammed Allah’ın Rasulü’dür. O’nunla beraber olanlar kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler...” (Fetih, 29)
Sulh zamanlarında da darda kalan Müslümanların yardımına koşardı.
Sadece insanlar değil hayvanat da nasiplenirdi onun şefkatinden.
Gece sokakta kalmış hayvanlara bir sahip çıkan vardı.
Rableriydi elbette sahipleri.
Ve merhametinden bir yudum sunduğu Ümmü Atıyye’nin (r.a) eliyle sahip çıkardı.
O bir yudum yeterdi savaş zamanlarına da
barış günlerine de.
İnsanlara da yeterdi…
Ümmü Atıyye (r.a) sahabilerin hayvanlarına göz kulak olurdu.
Akşam çöktüğünde şehre, dışarıda kalmış hayvanları sahibine getirirdi.
İlk adımını atarken bilmişti çünkü o, bu yolun toprağı merhametle yoğrulmuştur.
Hatta kayalarına taşlarına bile merhamet işlemiştir.
Ve söz verdiğinde merhamet edeceğine de söz vermişti.
Biliyordu, hatırlıyordu.
GÖZ YAŞ DÖKER
Aynı zamanda Müslüman hanımların cenazelerini yıkardı.
Kim bilir kaç cansız ellere dokundu.
Kalpsiz kalmış kaç bedene.
Lakin bu da onun kalbini katılaştırmadı.
Anne şefkatiyle yıkar, paklardı Rablerine varmadan önce.
Ve bir gün Rasulullah’ın (s.a.v) kızı Zeynep’i (r.a) yıkadı.
Rasulullah (s.a.v) Ümmü Atıyye’ye (r.a) Hz. Zeynep’i üç kez yıkamalarını şayet bir şey görülecek olursa yıkamayı beşe çıkarmalarını söyledi.
Ve şöyle buyurdu:
“Sağ tarafından ve abdest organlarından başlayın.”
…
Ve bir gün…
Ümmü Atıyye (r.a) imtihanda.
Her Müslümana anne şefkatiyle yaklaşan hatta onların hayvanlarına sahip çıkan Ümmü Atıyye (r.a) oğluyla imtihanda.
Zira oğlu vefat etmiş.
Bir anne için ne zor bir gün.
Fakat o metin.
Ağlıyor lakin
gözyaşları içine akıyor.
Ne isyan ne figan.
Zira biliyor. Gördü, yaşadı ki bir gün Allah Rasulü’nün (s.a.v) oğlu vefat emişti. Allah Rasulü’nün (s.a.v) inci gözlerinden inci damlaları dökülüyor. Sordular:
- Ey Allahın Rasulü, sen bize bu gözyaşlarını yasaklamıştın. Oysa…
Allah Rasulü buyurdu:
- Ben size feryat figan edip üstünüzü başınızı yırtarak ağlamanızı yasakladım. Biz üzülürüz, bu üzülme merhamet eseridir. Göz yaş döker gönül hüzünlenir, lakin biz Allah’a isyan edecek bir söz söylemeyiz.
Ümmü Atıyye de (r.a) ağlıyordu sessiz sessiz. Şaşırdılar. Nasıl oluyor da böyle sakin olabiliyor?
“Rasullullah’a biat ediyorduk. O ölüye feryat ederek ağlamamak üzere bizden söz aldı.”
En zor gününde hatırlıyordu Ümmü Atıyye (r.a) verdiği sözü.
Ve sadık kalıyordu söze.
Ve yola Hz. Peygamber (s.a.v) ile devam ediyordu.
Söz söz, adım adım…
…
Yol bu an buradan başlıyor.
Yeni bir sözle doğduğumuz anda başlıyor.
Ayaklarımız bir an kaysa da bir tutan, yola çeken vardır.
Ve onunla söz verdiğimizde Akabe’de buluruz kendimizi, ya da o ağacın altında.
Kim bilir belki de en son durakta…
Ümmü Atıyye (r.a) Medineliydi. Allah Rasulü henüz Medine’ye hicret etmeden Müslüman oldu. Ve…
Şehir şehir olduğundan beridir en güzel gününü yaşıyordu.
Üstünde gezinen bazı insanlar bilmese de
sokakları bir ömür bugünü beklemişti.
Bugünde yemyeşil olmak isterdi hurma ağaçları, yemyeşil bakmak o en güzel gözlere.
Toprağı beklemişti, o en ince ayaklar birkaç adım da olsa üstümde gezinsin.
Ve günlerden o gündü.
Gelmişti.
Ümmü Atıyye de (r.a) bekleyenlerdendi. Koştu, diz çöktü, söz verdi.
Doğduğu gündü O’nu gördüğü gün.
Ve O’nunla yola çıktı.
Yol nereye çıkar bilmeden, düşünmeden.
Baktı ki emekliyor daha, yürümeyi O’ndan öğrendi.
HAYATA KIYILMASIN DİYE…
Yol halden hale giriyordu.
Kar, boran, fırtına…
Yokluğa çıkıyordu.
O yoklukta tek bir var’la kalıyordun ki o her var’a sahipti.
O’nun yanındaydın.
O’nun yanında olduktan sonra varla yok arası yok gibiydi.
Soğuk mu sıcak mı fark etmiyordu.
En büyük zulüm vardı.
İnsanla Yaratan’ın arasını açmaya çalışıyorlardı.
Tevhidi bozmaya çalışıyorlardı.
Dur demeli, yoldan kayanları tekrar yola çekmeliydi.
Allah ismi yücelsin diye…
Mücadele edildi,
insana, zamana kıyanlarla.
Bilmiyorlardı kendilerine kıyarlardı.
…
Ümmü Atıyye de (r.a) verdiği söze sadık kalarak tam yedi gazada Allah Rasulü’nün (s.a.v) yanında oldu.
Bakalım neler diyor o günler için:
“Ben yedi gazada Rasulullah ile birlikteydim. Onlara yemek yapar, su taşırdım. Geride kalan eşyalarını toplar, yaralarını tedavi eder, hastalarına bakardım.”
BİR ANNE GİBİ
Sadece gazalarda hizmet vermekle yetinmezdi. Sanki Müslümanların arkasını toplamak vazifesiydi. Arkadan gelir çocuklarının eşyalarını toplardı bir anne gibi.
Gerçekten Müslümanlara karşı öyle şefkatliydi. Yedi gazaya katılmış, o kadar kan görmüş kadın o değildi sanki. Yüreği katılaşmamıştı. Zira o yine merhametinden o gazalardaydı.
İnsan kendine kıymasın diye…
Ve onları Allah Teala anlatırdı:
“Muhammed Allah’ın Rasulü’dür. O’nunla beraber olanlar kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler...” (Fetih, 29)
Sulh zamanlarında da darda kalan Müslümanların yardımına koşardı.
Sadece insanlar değil hayvanat da nasiplenirdi onun şefkatinden.
Gece sokakta kalmış hayvanlara bir sahip çıkan vardı.
Rableriydi elbette sahipleri.
Ve merhametinden bir yudum sunduğu Ümmü Atıyye’nin (r.a) eliyle sahip çıkardı.
O bir yudum yeterdi savaş zamanlarına da
barış günlerine de.
İnsanlara da yeterdi…
Ümmü Atıyye (r.a) sahabilerin hayvanlarına göz kulak olurdu.
Akşam çöktüğünde şehre, dışarıda kalmış hayvanları sahibine getirirdi.
İlk adımını atarken bilmişti çünkü o, bu yolun toprağı merhametle yoğrulmuştur.
Hatta kayalarına taşlarına bile merhamet işlemiştir.
Ve söz verdiğinde merhamet edeceğine de söz vermişti.
Biliyordu, hatırlıyordu.
GÖZ YAŞ DÖKER
Aynı zamanda Müslüman hanımların cenazelerini yıkardı.
Kim bilir kaç cansız ellere dokundu.
Kalpsiz kalmış kaç bedene.
Lakin bu da onun kalbini katılaştırmadı.
Anne şefkatiyle yıkar, paklardı Rablerine varmadan önce.
Ve bir gün Rasulullah’ın (s.a.v) kızı Zeynep’i (r.a) yıkadı.
Rasulullah (s.a.v) Ümmü Atıyye’ye (r.a) Hz. Zeynep’i üç kez yıkamalarını şayet bir şey görülecek olursa yıkamayı beşe çıkarmalarını söyledi.
Ve şöyle buyurdu:
“Sağ tarafından ve abdest organlarından başlayın.”
…
Ve bir gün…
Ümmü Atıyye (r.a) imtihanda.
Her Müslümana anne şefkatiyle yaklaşan hatta onların hayvanlarına sahip çıkan Ümmü Atıyye (r.a) oğluyla imtihanda.
Zira oğlu vefat etmiş.
Bir anne için ne zor bir gün.
Fakat o metin.
Ağlıyor lakin
gözyaşları içine akıyor.
Ne isyan ne figan.
Zira biliyor. Gördü, yaşadı ki bir gün Allah Rasulü’nün (s.a.v) oğlu vefat emişti. Allah Rasulü’nün (s.a.v) inci gözlerinden inci damlaları dökülüyor. Sordular:
- Ey Allahın Rasulü, sen bize bu gözyaşlarını yasaklamıştın. Oysa…
Allah Rasulü buyurdu:
- Ben size feryat figan edip üstünüzü başınızı yırtarak ağlamanızı yasakladım. Biz üzülürüz, bu üzülme merhamet eseridir. Göz yaş döker gönül hüzünlenir, lakin biz Allah’a isyan edecek bir söz söylemeyiz.
Ümmü Atıyye de (r.a) ağlıyordu sessiz sessiz. Şaşırdılar. Nasıl oluyor da böyle sakin olabiliyor?
“Rasullullah’a biat ediyorduk. O ölüye feryat ederek ağlamamak üzere bizden söz aldı.”
En zor gününde hatırlıyordu Ümmü Atıyye (r.a) verdiği sözü.
Ve sadık kalıyordu söze.
Ve yola Hz. Peygamber (s.a.v) ile devam ediyordu.
Söz söz, adım adım…
…
Yol bu an buradan başlıyor.
Yeni bir sözle doğduğumuz anda başlıyor.
Ayaklarımız bir an kaysa da bir tutan, yola çeken vardır.
Ve onunla söz verdiğimizde Akabe’de buluruz kendimizi, ya da o ağacın altında.
Kim bilir belki de en son durakta…