Aşkın da, birçok duygu için sözkonusu olduğu gibi, iki yönü var:
biri aşk-ı hakikî, yani gerçek aşk, diğeri ise mecazî, yani geçici aşk. Bediüzzaman, Mektubat'ta bunu şöyle dile getirir: Aşk şiddetli
bir muhabbettir. Fani mahbublara müteveccih olduğu zaman ya sahibini daimi bir azap içerisinde bırakır veyahut o mahbub o
muhabbetin fiyatına değmediği için baki bir mahbubu arattırır. O zaman aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılab eder [dönüşür].İnsan
birisini delicesine sevse de, sevdiğiyle, sevgilisiyle buluşup ona kavuştuktan sonra aşkı yavaş yavaş sönmeye başlar. Geçici aşkların
külleri er-geç savrulacaktır. Yine de, o geçici aşk âşığın varlığını erittiği için, Mecazî aşk gerçek aşkın köprüsüdürdemişler, onu da bir
bakıma hoş görmüşlerdir. Gerçek aşk, Yaratana karşı duyulan aşktır. Bu dünya gölgeler dünyasıdır. Aynalardaki tecelliye, görüntülere
takılmayıp o aynalarda kendini gösteren güzelliğin kaynağına, gerçeğine ulaşmak gerekir. Bu aşk güzele değil güzelliğe, tek bir kişiye değil
herşeye, ALLAH'ın güzel isimlerinin her bir zerrede görünen sanatına, sıfatına, kudretine, hikmetine, kemaline, lütfuna, hatta kahrına gönülden
bir bağlanıştır. Evet, bu kâinatın yapısında, mayasında muhabbet vardır. Bu çekim alanının içine kalp taşıyan herşey girer. Onun cazibesine
kapılır, kâinat aşkla durur aşkla yürür. Ve aşkla döner, bir mevlevî gibi. ALLAH'ın sonsuz güzellikteki yaratışı, Kendisini bildirmeye olan münezzeh
sevgisinden doğmuştur. Onun için, eskiden, bir yere gelene Hoşgeldin mânâsına, birşey yiyenlere içenlere yine Afiyet olsun yerine, Aşk olsun
derlermiş. Muhatap, bu söz karşısında ya EyvALLAH ya da Aşkın cemal olsun dermiş. Biz de şöyle bağlayalım yazımızı:Aşk olsun dedi.Aşkın cemal
olsun dediler.Cemalin nur olsun dedi.Nurun alâ nur olsun dediler.
Ne diyelim, gönülden bir aminden başka...
SELAM VE DUA ILE....--------------------
alıntı
biri aşk-ı hakikî, yani gerçek aşk, diğeri ise mecazî, yani geçici aşk. Bediüzzaman, Mektubat'ta bunu şöyle dile getirir: Aşk şiddetli
bir muhabbettir. Fani mahbublara müteveccih olduğu zaman ya sahibini daimi bir azap içerisinde bırakır veyahut o mahbub o
muhabbetin fiyatına değmediği için baki bir mahbubu arattırır. O zaman aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılab eder [dönüşür].İnsan
birisini delicesine sevse de, sevdiğiyle, sevgilisiyle buluşup ona kavuştuktan sonra aşkı yavaş yavaş sönmeye başlar. Geçici aşkların
külleri er-geç savrulacaktır. Yine de, o geçici aşk âşığın varlığını erittiği için, Mecazî aşk gerçek aşkın köprüsüdürdemişler, onu da bir
bakıma hoş görmüşlerdir. Gerçek aşk, Yaratana karşı duyulan aşktır. Bu dünya gölgeler dünyasıdır. Aynalardaki tecelliye, görüntülere
takılmayıp o aynalarda kendini gösteren güzelliğin kaynağına, gerçeğine ulaşmak gerekir. Bu aşk güzele değil güzelliğe, tek bir kişiye değil
herşeye, ALLAH'ın güzel isimlerinin her bir zerrede görünen sanatına, sıfatına, kudretine, hikmetine, kemaline, lütfuna, hatta kahrına gönülden
bir bağlanıştır. Evet, bu kâinatın yapısında, mayasında muhabbet vardır. Bu çekim alanının içine kalp taşıyan herşey girer. Onun cazibesine
kapılır, kâinat aşkla durur aşkla yürür. Ve aşkla döner, bir mevlevî gibi. ALLAH'ın sonsuz güzellikteki yaratışı, Kendisini bildirmeye olan münezzeh
sevgisinden doğmuştur. Onun için, eskiden, bir yere gelene Hoşgeldin mânâsına, birşey yiyenlere içenlere yine Afiyet olsun yerine, Aşk olsun
derlermiş. Muhatap, bu söz karşısında ya EyvALLAH ya da Aşkın cemal olsun dermiş. Biz de şöyle bağlayalım yazımızı:Aşk olsun dedi.Aşkın cemal
olsun dediler.Cemalin nur olsun dedi.Nurun alâ nur olsun dediler.
Ne diyelim, gönülden bir aminden başka...
SELAM VE DUA ILE....--------------------
alıntı