YEŞİLYOLCULAR | SANAL ALEMİN İMAM HATİP ŞUBESİ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

2 posters

    MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ

    düşün
    düşün
    Yeni Yeşil

    Yeni Yeşil


    Kadın
    Mesaj Sayısı : 4
    Okul : hayat
    Ruh hali : MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ Secilm10
    Teşekkür : 0
    Puanı : 12
    Kayıt tarihi : 14/01/10

    MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ Empty MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ

    Mesaj  düşün Salı Mart 23, 2010 6:10 pm

    ALi İMRAN 104 FİZİLAL-İ TEFSİR
    MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ
    Bu iki temel esasa (iman ve kardeşlik) dayanan ve onlarla ayakta kalan, Allah'ın metodunun yeryüzünde ikamesi, hakkın batıla, iyiliğin kötülüğe ve hayrın şerre galip gelmesi için Allah'ın metoduna uygun olarak O'nun gözetimi altında ve O'nun elleriyle meydana gelen müslüman cemaatin görevi ise aşağıdaki ayette belirtiliyor:
    "Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet bulunsun."
    Evet hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü nehyeden bir cemaatin bulunması kaçınılmazdır. Bizzat Kur'an ayetinin ifadesiyle yeryüzünde, hayra çağıran iyiliği emreden kötülüğü nehyeden bir otoritenin bulunması da kaçınılmazdır. Çünkü ayette hayra "Davet" olayı söz konusu edildiği gibi iyiliği "Emr" ve kötülüğü "Nehy" etmek de söz konusu edilmiştir. Bilindiği gibi "Davet" otorite olmadan da yerine getirilebildiği halde, "Emir" ve "Nehiy" ancak bir otorite ile mümkündür.
    İslâm'ın bu sorunla ilgili düşüncesi budur. Evet "Emr" eden ve "Nehy" eden bir otoritenin bulunması kaçınılmazdır. Birliklerini bir araya getirip Allah'ın ipi ve yolundâ kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlayan bir otorite... Hayra "Davet" ve şerrden "Nehy" üzerine kurulu bir otorite... İnsan hayatında Allah'ın metodunun gerçekleşmesi için birbirinden ayrılmayan bu iki esas üzerine kurulu bir otorite... Evet yeryüzünde Allah'ın hayat için indirdiği metodunun gerçekleşmesi ve insanlar tarafından bilinmesi hayra "Davet"i ve iyiliği "Emr" edip, kötülüğü "Nehy" eden ve kendisine itaat edilen bir otoriteyi gerektirir. Yüce Allah buyuruyor: "Biz Resulleri ancak Allah'ın izniyle itaat edilsin diye gönderdik." Allah'ın yeryüzündeki metodu vaaz, irşad ve açıklamalardan ibaret değildir. Bu meselenin bir yönü. Diğer yönü ise, insan hayatında iyiliği gerçekleştirip kötülüğü yok edecek, toplumun iyi adetlerini hevasına, şehvetine ve menfaatine uyan kişilerin oyuncağı olmaktan koruyacak, her önüne gelenin kendi görüş ve düşüncesini hayır, iyi ve doğru zannetmemesi için bu iyi adetleri koruyacak "Emr" ve "Nehy" yetkisine sahip bir otoritenin kurulmasıdır.
    Bu açıdan baktığımızda, tabiatı gereği bazı insanların şehvetleri ve ihtirasları, bazılarının maslahat ve çıkarları, bazılarının gurur ve kibirleriyle çarpışacağından hayra davet etmenin iyiliği emredip kötülüğü nehyetmenin o kadar kolay ve rahat olmayacağını görürüz. Çünkü insanlar arasında zorba diktatörler baskıcı egemenler, yükselmekten hoşlanmayan alçaklar, sıkıntıya gelemeyen zenginler, ciddiyetten uzak laubaliler, adaleti sevmeyen zalimler, doğruluktan hoşlanmayan sapıklar ve iyiliği reddedip kötülükten hoşlanan insanlar her zaman bulunur. Bu yüzden, hayr galip gelip, iyilik, iyilik olarak ve kötülükte kötülük olarak bilinmedikçe millet kurtulamayacağı gibi insanlık da kurtulamaz. İşte bütün bunlar için iyiliği, emredip kötülükten nehyeden ve kendisine itaat edilen bir otoritenin varlığı gerekmektedir.
    Bu sebebden Allah'a inanan ve Allah için kardeşlik desteğine dayanan bu sıkıntılı ve zor işe iman ve Allah'tan korkma kuvvetiyle, sonra sevgi ve dostluk güçleriyle göğüs geren bir cemaatin elbette bulunması zorunludur. Yüce Allah, bu görevi yerine getirenler için şöyle buyuruyor: "İşte onlar kurtuluşa erenlerdir."
    KURTULUŞA ERENLER
    Şüphesiz ki bu cemaatin varlığı bizzat ilahî metodun gereğidir. Çünkü bu cemaat, ilahî metodun teneffüs edildiği, pratik olarak uygulandığı ve hayra davet edenlerin yardımlaştığı ve sorumlulukları paylaşma içinde oldukları en iyi ortamdır. Orada iyilik; hayr, erdem, hakk ve adalet, kötülük ise; şer, aşağılık, batıl ve zulümdür. Orada hayr işlemek şerden daha kolaydır. Ve üstünlüğün zorlukları alçaklıktan daha azdır. Orada hakk batıldan daha güçlü ve adalet zulümden daha yararlıdır. Orada, iyilik yapan birçok yardımcı bulur. Kötülük yapan ise orada direniş ve horlanma ile karşılaşır. Bu cemaatin değeri, büyük çaba sarfetmeden hakkın ve hayrın gelişeceği ortam olmasındandır. Çünkü orada herkes hayır ve hakkta yardımlaşır. Çevresindeki herşey direnip itiraz ettiği için şer ve batılın büyük zorluk ve meşakkatle geliştiği bir ortam oluşmaktadır.
    Varlık, hayat, değerler, olaylar, eşya ve şahıslar hakkındaki düşünce ör ve kök itibariyle İslâm düşüncesi bütün cahiliyyeden tamamen farklı olduğundan bu düşüncenin kendine özgü bütün değerleriyle yaşadığı bir ortamın varlığı kaçınılmazdır. Evet, cahiliyye ortamı dışında bir ortamın ve cahiliyye çevresinden farklı bir çevrenin oluşturulması kaçınılmazdır.
    İslâm düşüncesi için varolup onunla varlığını sürdüren bu özel ortamda ancak bu düşünce hayat bulur. Özgürlük ve serbestlik içerisinde tabii nefeslerini teneffüs edip, kendisine genel olup gelişmesini geciktirecek iç engellerle karşılaşmaksızın gelişir. Bu engeller meydana geldiğinde hayra davet, iyiliği emredip kötülüğü nehyetme kurumu bunlara karşı direnir. Ancak, Allah'ın yolunu engelleyen zorba güç bulunduğunda, Allah'ın dışında onu savunacak kişiler de bulunacaktır.
    Bu ortam varlık alemi, hayat, değerler, işler, olaylar,..eşya ve şahıslar hakkındaki düşüncesini belirlemesi, hayatta karşılaştığı şeyleri değerlendirebileceği bir tek ölçüye müracaat etmesi Allah katından gelen bir tek dinle yönetilmesi ile mümkündür. Böylece bu ortam ve yeryüzünde Allah'ın metodunu gerçekleştirmek esasına dayanan önderliğe tam bir bağlılıkla yönelebilmesi için; iman edip bünyesinde bencilliği bertaraf ettiği, kolaylıkla hareket edip coşkuyla yayılan mutmain, güvenli ve rahat cömertliğin kat kat arttığı, sevgi ve paylaşma esaslarına dayanan Allah yolunda kardeşlik esasları üzere kurulu müslüman cemaati temsil imkânı bulabilir.
    Medine'deki ilk müslüman cemaat bu iki esas üzerine kuruldu. Bu cemaat Allah'ı bilmekte, O'nun sıfatlarını, vicdanlarda ortaya çıkmasından, O'ndan hoşlanmaktan, gözettiğini bilmekten ve çok az durumlar dışında sınırsız bir uyumluluk ve duyarlılıktan doğan Allah'a iman... Parlak ve saf sevgi, hoş ve güzel dostluk, geniş ve derin dayanışma konularında öyle bir duruma gelmişlerdi ki, gerçekten yaşanmış olmasaydı hayâlperestlerin bir ütopyası sayılabilirdi. Evet, Muhacir ve Ensar arasında gerçekleştirilen kardeşlik gerçek alemde meydana gelmiş bir olay olmakla beraber özü itibariyle rüya ve hayâl alemine daha yakındır. Yeryüzünde geçmiş bir vakıadır; fakat aslında o, sonsuzluk ve Cennet hayatından bir kesittir.
    Bu yüzden surenin akışı müslüman cemaata dönerek onları ayrılıp ve ihtilâfa düşmekten sakındırıyor. Kendilerinden önce Allah'ın metodunu yüklendikleri halde ayrılıp ihtilafa düşmelerinden dolayı, yüce Allah'ın liderlik sancağını ellerinden alarak birbirine kardeş olmuş müslüman cemaate teslim ettiği ehl-i kitabın durumuna gelmemeleri konusunda uyarıyor. Böyle bir durumda, kendilerini bekleyen azabı bildirerek bazı yüzlerin ak, bazısının da kara olacağı günü hatırlatıyor.
    YÜZÜ KARA OLANLAR
    "Sakın kendilerine açık ayetler geldikten sonra parçalanıp çatışmaya düşenler gibi olmayınız. Böyleleri için büyük bir azap vardır."
    "O gün kimi yüzler ağarır, kimi yüzler de kararır. Yüzleri kararanlara `Siz iman ettikten sonra tekrar kâfir mi oldunuz? O halde kâfir olmanızın karşılığı olarak da bu azabı tadınız' denir."
    "Yüzleri ağaranlara gelince onlar Allah'ın rahmeti içindedirler ve orada sürekli kalacaklardır."
    Ayeti kerime burada, hareket ve canlılık fışkıran Kur'an sahnelerinden birini çiziyor; Söz veya sıfatlarla ifade edilemeyip iki canlı insanda, yüzlerde ve simalarda ortaya konan korkunç bir sahnenin karşısındayız. İşte şu yüzler: Nurla parlamış, müjdeyle coşmuş, müjde ve sevinçle bembeyaz kesilmiş... Şunlar da: üzüntüden sararmış, gamdan solmuş, ve tasadan simsiyah kesilmiş yüzler... Bununla da kalmamış üstelik, sürekli azar ve ağlama ile kahrolmaktadırlar.
    "Siz iman ettikten sonra tekrar kâfir mi oldunuz? O halde kâfir olmanızın karşılığı olarak bu azabı tadın."
    "Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmeti içindedirler. Ve orada sürekli kalacaklardır."
    Böylece sahne Kur'an'ın kendine özgü üslubuyla ifade ettiği gibi, hayat, hareket ve karşılıklı konuşmalarla geçiyor. Böylece müslüman cemaatin vicdanının ayrılık ve ihtilaftan sakınmasının, iman ve uzlaşma ile gerçekleşen yüce Allah'ın nimeti olduğu anlamı yer ediyor. Müslüman cemaate hitabeden ayetler, bazı yüzlerin ak, bazısının da kara olacağı günde, o büyük sonun acıklı azabını tatmaları için ehl-i kitaba itaat etmekten sakındırıldıkları sonucuna bizi götürüyor.
    İki gurubun varacağı sonucu niteliği açıkladıktan sonra vahyin ve Risaletin doğruluğu, kıyamet günündeki ceza ve hesabın ciddiyeti açıklanıyor. Ayrıca, dünya ve ahirette Allah'ın verdiği hükümlerdeki mutlak adaleti, göklerde ve yerde bulunanlar üzerindeki Allah'ın hükümranlığı ve her halukârda bütün işlerin O'na döneceği gerçeklerini içeren Kur'an'ın bilinen üslubuna uygun bir açıklama takip ediyor.
    ..::mücahit::..
    ..::mücahit::..
    YY


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 623
    Yaş : 35
    Nerden : KONYA
    Okul : Seydişehir İhl
    İleti : ..::madem ki ölüm bir defa neden ALLAH için olmasın::..
    Ruh hali : MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ Tuhaf10
    Teşekkür : 12
    Puanı : 352
    Kayıt tarihi : 06/08/08

    MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ Empty Geri: MÜSLÜMANLARIN GÖREVİ

    Mesaj  ..::mücahit::.. Cuma Mart 26, 2010 2:17 pm

    Allah razı olsun...
    Çok güzel bir yazıydı...Emeğinize sağlık

      Forum Saati Çarş. Mayıs 08, 2024 9:32 pm