“Evimizin bitişiğinde ufak bir ağılımız vardı.Bir kış, baktık ki arada bir hayvan eksiliyor.Bir,iki ,üç.Bunun üzerine babam,durumu anlamak için geceleri ağılda beklemeye karar verdi.Bir gece,elinde petrol lambası,bir elinde de bir sopa, beklerken,ağılın giriş yerinden içeriye bir kurdun daldığını görür.
Babam , kurtla çarpışmasını şöyle anlattı:Kurt ,benim elimde lambayı görünce,üstüme atılıp beni parçalamaya girişmedi.o,bütün gücüyle lambayı söndürmeye çalışıyordu.Ben bir elimle lambayı onun üfürerek söndürmesinden kurtarmak için mümkün mertebe uzakta tutuyor, öte taraftan sopayla onu dövmeye çalışıyordum.Kurtsa,tıpkı insan gibi, durmadan ağzını uzatarak lambayı söndürmeye çalışıyordu.
Kurt düşünüyordu ki ,lamba dedemin elinde oldukça dedem olanca gücünü kullanabilecektir.
Fakat bir kere lambayı söndürmeyi başarırsa dedem etrafını,yanını yöresini göremiyecek,karanlığa alışık gözlerinin üstünlüğüyle kurt hasmını kolaylıkla altedecektir.
Müslüman,elinde bir lamba bulunan bir ev sahibidir.
Müslüman’ın lambası ,Kuran ve İslam’dır.
Onun için batılılar ve Marksistler bütün güçleriyle İslam’ı söndürmeğe çalışıyorlar.İçten ve dıştan bütün kuvvetleri bu hedef için seferber olmuştur.Biz de elimizdeki sopayla bir taraftan kendimizi korurken ondan daha büyük gayretle elimizdeki ilahi ışığı, sır lambasını söndürmemeğe çalışmakla kurtuluş umudumuzu koruya biliceğiz.unutmayalım ki kurdun gözleri karanlığa alışıktır.Ama biz, barbar Avrupa önünde medeni İslam insanları ışığı kaybedersek yolumuzu kaybettik ve umudu da kaybettik demektir.
Ne mutlu kurdun tıpkı insan gibi söndürmek için üfürüşünden lambasını koruya bilenlere.”
(Sezai Karakoç/Kıyamet Aşısı)