Aradığım sendin güle dönerken şafaklar, küllenirken akşamlar…
Gül kızıllığında müjdeler aradım ebrulî bulutlardan hüzme hüzme süzülürken ışıklar
Çöl benim içimde, acı benim içimde Mecnun’un, geceler ve gündüzler boyu Leylî iniltilerini bir ney gibi dinleyen kum taneleri ayaklarımın altında ateş ateş çoğalırken, geceyi özlüyorum
Gecelerde dolunaylar gibi doğasın diye ufkumda yâr!
Çölün sessizliğine düşerken yıldızlar, yüreğimin kuytularına serinlikler insin cennet cennet ne olur!
Bir aslan avcısının çölün hür ufuklarında geceyi yorumlayıp da,
“Ebedi ve ezeli Sevgilinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağını anladım” deyişi gibi ben de gönül semalarımda yıldız yıldız beliren mühürlerine bakıp seni yaşamak istiyorum içimde ey sevgili!
Benim için her gül yaprağında sen, her yağmurda sen, her rüzgârda sen…
Varlığım seninle…
Zamana senin adınla mühür vuruyorum
O mühürler ki, zamanın sonsuza uzandığı yerde ancak yine senin adınla açılır,
yine senin adınla okunur
Gönlümün gaflet çölünde perişan düştüğü demlerde hasretimi affıma ferman say da ne olur ötelerin tütsüsüyle yeni mühürler vur yüreğime
Zaman ırmağının donduğu ötelerde de açılacak sonsuza uzanan yeni mühürler
Yüreğim seninle mühürlensin
Adım, adınla bilinsin yâr!
Adımlarım ne yana dönse sana olsun
Ki, sen her yanımdasın
Biliyorum şah damarımda akan kan, daha yakın değil bana senden
Yakınlığın gül tadında yanmaksa eğer uğruna,
ne olur beni de yak yaprak yaprak aşkınla
Bin kerre bozduğum tövbelerden sonra yeni baştan yazılsın gecenin en mahrem saatlerinde aşk kitabım
Kitaplar kitabından nasibime ilkin nasıl adın düşmüşse, yine öyle adınla başlasın satırlar
Nice gönlü bin parçaya bölen Züleyha bakışlı güzellerin aşk sayfaları rafa kaldırılsın Yusuf kanatlarıyla
Titreyen dudaklarımdaki son mühür, son isim, son çağrı son tat adın olsun…
Bunu affıma ferman bilirim
Sen varsan yâr, her şey bana yâr!
Vücut zindanında sana müştak gönlüm nice baharlar yaşar adınla
yağmur yağmur,
demet demet
Mısır’a sultan olmak değil mi ki ışığa hasret köhne zindanlardan geçiyor,
beni de nefsin zindanında esarete mahkûm bir Yusuf say da,
arındır ve sonra da kavuştur özgürlüğüme yâr!
Bilirsin, özgürlüğüm, sana tutsaklığımdır
Arzuların kör kuyusuna benim de atılmışlığım vardır
Ne olur beni de Yusuf’lardan say, yolla ümit kervanlarını, sal rahmet kovanı
Ufkum senin rahmetinle şenlensin Göz sahillerimde dalgalar senin adınla coşsun
Tesellim; hasretimdir, gözyaşımdır, umudumdur…
Bulut bulut dolan yüreğimden sana akıtıyorum gözyaşlarımı yâr!
Önce adın, sonra adımlarım…
Ben bir gelirken sen iki gelensin
Benim için bana benden daha çok yönelensin
Çağları aşan çağrılarınla günü beş parçaya bölerken,
ne olur her parça benim için bir altın dilim olsun secde secde sana yönelişlerimle…
Gül kızıllığında müjdeler aradım ebrulî bulutlardan hüzme hüzme süzülürken ışıklar
Çöl benim içimde, acı benim içimde Mecnun’un, geceler ve gündüzler boyu Leylî iniltilerini bir ney gibi dinleyen kum taneleri ayaklarımın altında ateş ateş çoğalırken, geceyi özlüyorum
Gecelerde dolunaylar gibi doğasın diye ufkumda yâr!
Çölün sessizliğine düşerken yıldızlar, yüreğimin kuytularına serinlikler insin cennet cennet ne olur!
Bir aslan avcısının çölün hür ufuklarında geceyi yorumlayıp da,
“Ebedi ve ezeli Sevgilinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağını anladım” deyişi gibi ben de gönül semalarımda yıldız yıldız beliren mühürlerine bakıp seni yaşamak istiyorum içimde ey sevgili!
Benim için her gül yaprağında sen, her yağmurda sen, her rüzgârda sen…
Varlığım seninle…
Zamana senin adınla mühür vuruyorum
O mühürler ki, zamanın sonsuza uzandığı yerde ancak yine senin adınla açılır,
yine senin adınla okunur
Gönlümün gaflet çölünde perişan düştüğü demlerde hasretimi affıma ferman say da ne olur ötelerin tütsüsüyle yeni mühürler vur yüreğime
Zaman ırmağının donduğu ötelerde de açılacak sonsuza uzanan yeni mühürler
Yüreğim seninle mühürlensin
Adım, adınla bilinsin yâr!
Adımlarım ne yana dönse sana olsun
Ki, sen her yanımdasın
Biliyorum şah damarımda akan kan, daha yakın değil bana senden
Yakınlığın gül tadında yanmaksa eğer uğruna,
ne olur beni de yak yaprak yaprak aşkınla
Bin kerre bozduğum tövbelerden sonra yeni baştan yazılsın gecenin en mahrem saatlerinde aşk kitabım
Kitaplar kitabından nasibime ilkin nasıl adın düşmüşse, yine öyle adınla başlasın satırlar
Nice gönlü bin parçaya bölen Züleyha bakışlı güzellerin aşk sayfaları rafa kaldırılsın Yusuf kanatlarıyla
Titreyen dudaklarımdaki son mühür, son isim, son çağrı son tat adın olsun…
Bunu affıma ferman bilirim
Sen varsan yâr, her şey bana yâr!
Vücut zindanında sana müştak gönlüm nice baharlar yaşar adınla
yağmur yağmur,
demet demet
Mısır’a sultan olmak değil mi ki ışığa hasret köhne zindanlardan geçiyor,
beni de nefsin zindanında esarete mahkûm bir Yusuf say da,
arındır ve sonra da kavuştur özgürlüğüme yâr!
Bilirsin, özgürlüğüm, sana tutsaklığımdır
Arzuların kör kuyusuna benim de atılmışlığım vardır
Ne olur beni de Yusuf’lardan say, yolla ümit kervanlarını, sal rahmet kovanı
Ufkum senin rahmetinle şenlensin Göz sahillerimde dalgalar senin adınla coşsun
Tesellim; hasretimdir, gözyaşımdır, umudumdur…
Bulut bulut dolan yüreğimden sana akıtıyorum gözyaşlarımı yâr!
Önce adın, sonra adımlarım…
Ben bir gelirken sen iki gelensin
Benim için bana benden daha çok yönelensin
Çağları aşan çağrılarınla günü beş parçaya bölerken,
ne olur her parça benim için bir altın dilim olsun secde secde sana yönelişlerimle…